29 Mayıs 2010 Cumartesi

Hayata Dönüş

Uzun oldu yazmayalı..
Uzun oldu nefes bile almayalı..
Şampiyonluk bize göre değilmiş..
24 saat hesap yapmaya,bu sevdayı yaşamaya alışıktık da,böyle olmaya değildik..
Yavaş,yavaş dönüyoruz tekrar insanlığa..
Hayata..
Yaşamaya..
Derken..
TV açık,bir spikerin sesini duyuyorum..
Cümlesine Şampiyon Bursaspor diye başlıyor..
Şaşırıyorum..
İnanamıyorum..
Tekrar aklıma geliyor,yaşadıklarım..
16 Mayıs Pazar'ının saat 21:30 ile 22:00'si arasında yaptıklarım..
8 yılımı,çocukluğumu,gençliğimi heba ettiğim,mabedimin bana ayrılan yeri Maraton Tribününde çevremizdeki en az 100-200 kişi bizden gelecek bir mimiğe konsantre olmuşken..
Onurlu İlahi Adalet olmasaydı..
Alex'in o vuruşu girseydi,hadi kendimi geçtim..
Ben nasıl söylerdim o kadar kişiye..
Dedim ya bakın yine oldu..
Yine daldım o an'a..
Ama buldum..
Evet evet buldum..
Kurtulmanın tek yolu,terapi..
Tavsiye ederim..
Ne terapisi soruna da verilecek bir cevabım var..
''Sorumluluk'' Terapisi..
O ne alaka diyebilirsiniz..
Hemen açıklayayım..
Sonuçta,buralara arkamızdaki binlerce akrabamızın dualarıyla geldik..
Şimdi onların dilinden dökülen tek bir kelime var..
''Çaldırın oğlum,çaldırın..İstiklal Marşı'mızı..Çekin oğlum,çekin..Avrupa'da Bayrağımızı Göğdere Çekin''
İşte bunun sorumluluğundayım bende..
Ertuğrul Sağlam'ın anne-babasına olduğu gibi..Bende/bizde sorumlu olmamız lazım..
Buna göre adımlar atmamız lazım..
Anca böyle atabiliriz üzerimizden rehaveti..
Devam etmeliyiz,tarih yazmaya..
Bazen bir şakayla;''Her Türlü İspanyol Oyunlarına Rağmen,R.Madrid Hegomonyasını Yıkacağız'' diyerek..
Ama bir sözümüz daha var..
Şampiyonluk Görmeden Yitirilen Yüreklere..
Bende vardım Sakarya'da düşerken aynı zamanda yaşlar dökülen o gözlere..
Kaç aydır,bizim için göğe doğru dualarla açılan o öpülesi ellere..
2010 Yılında Ne Yapıp Edip..
Koymalıyız Real Madrid'lere..

23 Mayıs 2010 Pazar

Sezon Sonu Değerlendirmesi..(I)


Sezonun Hayal Kırıklıkları:

Öncelikle en büyük hayal kırıklığı olarak çekik gözlümüz Shin Young Rok’un yaptığı büyük cahillikten bahsedebiliriz..Şimdi kafasını taşlara vuruyordur ama ne fayda.

Diğer bir hayal kırıklığı ise Sercan’ın İvankov’ la eşit sayıda gol atmış olmasıdır bana göre.Zaman zaman performansını çok yukarılara çekmiş olmasına rağmen koca sezonda attığı gol sayısı sadece 4, bu gollerin ikisini de ilk iki hafta atmış olması gerçekten ilginç. Sezon başı kampına katılamaması, ardından yaşadığı talihsiz sakatlıklar Sercan’ın özgüvenini de kaybetmesine neden oldu, önümüzdeki sezon bambaşka bir Sercan olacaktır sahada, bundan hiç kuşkum yok ama bence bu sezon hayal kırıklığından öteye gidemedi..

En Çok Gelişme Gösterenler:

Geçen yıl bitti denilen Volkan Şen’in en dibe vurduğu zamanlarda Ertuğrul Sağlam’ın eline düşmüş olması en büyük şansıdır bana göre. Volkan kendine kendine çalım atmaktan başka hiçbir şey yapmayan bir futbolcuyken şuan geldiği nokta gerçekten alkışı hak ediyor.

Diğer bir gelişme gösteren isim olarak da Ozan İpek’in ismini verebiliriz. Bir buçuk sene önce iki alt ligden gelip de bu yıl şampiyon takımın en önemli silahlarından biri olabilmek akla mantığa sığacak bir durum değil.

Sezon başında kendine bile hayrı olmayacak kadar inançsız, 1.90 boyuna rağmen 1.70’lik adamlar karşısında bile hava topu kazanamayan Turgay Bahadır’a o kadar çok sallamıştım ki..Hatta kaybettiğimiz Fenerbahçe maçından sonra “Yeni Kanser Turgay Bahadır” başlığına bile atmıştım direkt olarak..Turgay’ın şuan ligin en değerli santraforlarından biri olduğunu görmek beni her ne kadar mahçup etse de gerçekten gurur verici..

Yıllanmış Şaraplar:

Önceki sezon bittiğinde en çok İvankov’un değişmesini istiyordum takımdaki..Yaşının ilerlemesiyle reflekslerini yavaş yavaş kaybetmesi, kendine çok güvenip basit hatalar yapması, ve önlenemeyen yan top zaafları bu görüşümü savunmamdaki en belirgin dayanaklarımdı.Ama İvankov bu yıl neredeyse hatalı gol yemedi, geriden takımı bir lider gibi yönetti, en kritik anlarda kurtarışlar yaptı, herkesin bacaklarının titrediği zamanlarda çıktı penaltı kullandı, kısacası şampiyonlukta futbolcular üzerinde en büyük payı kime verirsin deseler bu isim hiç kuşku yok ki İvankov olur..

Ben dahil bir çok kişinin kaptanın ağırlığının başımıza dert olacağını düşündüğümüz anlarda imdadına Ertuğrul Hoca yetişti ve Ömer’in yanına İbrahim’i gönderdi ve böylece kaptanın performansı zirveyi zorlamaya başladı..Tam bu maç gitti dediğimiz anlarda çıktı asist yaptı, gol attı, takımı ipten aldı..Sezon sonunda kaldırdığı kupa da eline çok yakıştı, tebrikler kaptan..

Ali Tandoğan diyince bir buçuk sene öncesine kadar hep çirkeflikler, takım içinde çıkan sorunlar geliyordu aklıma..Ama o Ali Tandoğan Bursaspor’da ağabeylik görevi üstlendi, genç oyuncularımıza örnek oldu, yeri geldi kaptanlık pazubandını koluna geçirdi..Saha içinde de mükemmel bir performans çizdi, takımın asist kralı oldu, tebrik etmekten başka ne gelir ki elden..

18 Mayıs 2010 Salı

Değişik Duygular

Şampiyonluk gününde çok iç açıcı bir başlık değil farkındayım.Bilmiyorum duygularım böyle davranmama sebeb belki geçer bir kaç gün sonra. Bundan önce alınan mağlubiyetler, çekilen onlarca çile sonrasında mağlub dönülen deplasmanlardan dönüşlerde edilen ve her seferinde bozulan bidaha maça gitmem yeminleri gibi.

7 Yaşındayım ilk maça gittiğimde açık kale arkasındaydım bügün olduğu gibi. Babamın elinde ''Türk-iş Bursa Temsilciliği Bursaspora Başarılar Diler'' pankartı omuzlarında ben, ilk defa geldiğim stadda olan biteni çözmeye çalısıyordum bir çoçuk saflığıyla . Adet öyleydi o zamanlar şimdinin anlamlı sözleri yerine bu tarz pankartlar vardı tribunlerde. 3 gün olmuştu daha öğretmenin okumayı öğrenen herkese taktığı kırmızı kurdelayı alalı.Bunun hediyesi olarak getirmişti mabede beni babam.Bundan dolayı olsa gerek staddaki her yazıyı heceleyerek okuyup babamdan aferim almak için yırtıyordum kendimi.

Sahaya çıkan iki takımından ilk sarı-siyah olanları daha çok hosuma gitmişti aslında ilk başta.Ama yeşil-beyaz formalı olanlar sahaya cıktığında cıkan gurultu ve babamın heycanını görünce direk budur dedim kendi kendime.O gune kadar bir kaç kez babamı radyodan maç dinlerken gördüğüm için maç başladığında hala biri çıkacakta maçı anlatacak butun stada diye bekledim salakca.

Maç başladı cokta birşey anlamasamda olan bitenden sahadaki sarı-siyah olanlar kalbimden yenmesini istediğim yeşil-beyaz olanları 4-1 yenmişti.O gune kadar çok üzüldüğünü görmediğim babamın o halini görünce yaşadığım duyguyu anlatamam. Aslında ben yeşil-beyaz formalı olanların 4-1 yenildiğine değil babamın üzülmesine daha çok üzülmüştüm.İnsanda şans olacak birazda nasıl başlarsa öyle biter derler ya bizimkide üzüntülü başlamıştı bir kere belliki üzüntülü devam edecekti.

Sonraları birkaç kez daha gittim maçlara babamla birlikte yaşımız küçüktü ama aklımız basıyordu biraz.Sonra işler tersine gitti koye donduk 2-3 seneliğine.. Cuma gunleri babam buyukorhana pazara gittiğinde ne alayım oğlum sana diye sorduğunda her seferinde birşey lazım değil baba desemde, dönüşte yeşil-beyaz birşeyler olurdu elinde .

Okul olmadığı zamanlar çobanlığa gittiğimde boş zamanlarda dağ başlarında hep kendi kendime oyunlar oynardım daha 11 yaşındaydım belki ama yinede iki ağaçın arasını kale yapar bazen yusuef olurdum bazen mususi bazen yalçın. Babamın radyosundaki spikerlerin anlattığı ses tonuna benzeterek sesimi , hem topa vurur hem maçı anlatırdım;
'' Yusuef pasını veriyor mususi topu alıyorrrrrr vuruyorrrrrr ve gollllllllllllll''.

Golden sonra kendimi saga sola atardım sanki gerçekten golu atmış gibi.Bazen dedemde gelirdi yanımda bu halimi gorunce oğul koyunlara çalımmı atılır , hem gol diye topa vuruyorsun sonra peşinden kosuyorsun gidip almak için. Bari yavas vur yorma kendini der nasihat ederdi. Ama çok kızardım sanki gerçekten mususi vuruyor gibi vurayım sert gitsin yeterki top; varsın arkasından kosayım yorayım kendimi diye dusunurdum.

O yıl ilkokul 5 i bitirdiğimin yazında babam bursadaki evi tamamladım sehire geri donecez dediğinde dunyalar benim olmuştu. Aslında şehire dönmek değildi beni bu kadar sevindiren köyde ufak bir dunyam vardı ama memnundum halimden sadece bir daha maça gidebileceğim kendi oyunlarımda taklit etmeye calıstığım oyuncuları bi daha görebilecektim bu dusunceydi beni mutlu eden.

Şehire geldiğimizde babamın ilk işi bir forma almak oldu bana yeşil yada beyaz tişort giymek yerine o kutsal formayı giydim hep ondan sonra.

1-2 sene sonra mahalledeki abilere yalvararak deplasman yapmaya başladım . Çoçukluktan delikanlılığa geçmenin verdiği bir delilik vardı bunyede herseyi yapabilirim sanıyordum o zamanlar. İlk deplasmana gidip o uzerimdeki formanın sadece Kutsal topraklar (Bursa ) içinde rahatlıkla giyildiğini ve sevildiğini başka yerde aslında o kadar sevilmedeğini anlayıp sağlam bir sopa yediğimde hayatta tribun diye birşey olduğunu ,tribunlerin kendi içinde bir raconu olduğunu yavas yavas öğrenmeye başladım.

Seneler geçtikce hem biraz daha olgunlaştım hemde daha fazla kapıldım bu sevdaya artık dunyam yeşil-beyaz hayatım bursaspordu. Tatilimde eğlencemde bulusmalarımda gezmelerimde herşeyim bursaspor için bursaspora göreydi.

Belki Bursaspor olmasa hiç tanışmıyacağım duvarları rutubetli, nem kokulu nezarethaneyle ilk tanıştığımda 16 yaşındaydım.Aklımda birazdan karakola beni almaya gelecek babama ne derim korkusu,yüreğimde şehri ve değerleri için gözünü kırpmadan catışmış,bir delikanlının gururu . O zamanlar öyle yaşanırdı bu coğrafyada sevdalar,saçları joleli pempe kazaklı tribunculer yoktu aramızda, ne kadar cesaretliysen o kadar daha bağlanırdın takımına ,hosuna giderdi insanların bu şehrin geçilmez olduğunu diğer renkten insanlara göstermek kutsaldı o zaman atkılar-formalar bu kadar coluk cocugun arka yapma sevdasına kurban gitmemişti teksas ismi. Zamanla ,tribunude öğrenmiştim, tribun içindeki dostu düşmanıda.Yaşıtlarım lise sıralarında hatıra defterlerine ''Bana Kalbin kadar temiz bu defterden bir sayfa ayırdığın için tsk ederimle'' başlayan cumlerle duygularını dokerken kağıda, ben en sert yerlere sevdamı kazımaya baslamıstım artık.Belki onlar kadar güzel kelimeler yazamıyordum ama bazen iki kelimeyi kazımak yetiyordu bana.''ÖLÜMÜNE BURSASPOR''..

Hiç başarı görmüyecek olmanın korkusu belki bu kadar saldırgan yapıyordu beni ,saha içinde sürekli bir başarısızlık hali olunca tribunde ve saha dısında ustun olalım isterdik.Şimdinin tam tersiydi durumlar,belkide tribunlerin şimdilerde bu halde olması saha içindeki başarıdandır kimbilir?.. Tribunle saha içi arasında hep bir ters orantı vardır hepte olacaktır.

Askerlik çağıma kadar hep vahsi ve cılgın saflıkların içinde oldum,O zaman çok mutluydum belki defalarca hata yaptım ama hiç bir zaman utanmadım ruhumuza cizilen o bursaspor bayragının resminden. Kırıldım defalarca belki ama kızmadım ,üzülmedim eğilmedim hiç bir zaman .Hep güldüm bizden ileri ve geri olanlara.

Askerde şırnakta soğuk taşın ustunde vatanı beklerken hep bursaspor sevgisi,birgun gelecek güzel günlerin hayali ısıttı yüreğimi.

En sıcak çatışmanın ortasında merminin insana nefes aldırmadığı zamanlarda bile ölüm gelmedi hiçbir zaman aklıma bursasporumu yanlız bırakmak ,güzel günleri yaşayamadan göçüp gitmek acıttı hep yüreğimi.


Askerden sağ salim dönüp 15 Mayıs 2004'de hayatdaki en buyuk acılardan biri saplanırken yüreğime daha çok yemin ettim bu takımı yanlız bırakmıyacam diye daha çok bağlandım bu takıma.

2004 de ikinci lige düştükten sonra 1.ligde oynamak değil mardinde,macunkoyde o formayı gormek daha cok koydu bana.Yinede yanlız bırakmadım ,puslu gecelerde soğuk deplasman otubuslerine kazıdım sevdamı her seferinde en içten duygularımla yürekten haykırdım ''CANIMMMMMMMM FEDA OLSUN SANAAAAAA'' ..Harbiden canımı feda edecek seviyordum lan.

Sonrası karagunler cabuk geçti, super lige dondu yeşil-beyazlı kutsal forma tam herşey yoluna girdi derken kader son calımını attı cocukken bile ayrı kalmaya dayanamadığım yesil-beyaz formadan,kutsal topraklardan ayırdı beni.

Gurbette olmanın zorlukları içinde elimden geldiğince yasattım içimde savdamı.

Tarih 16.Mayıs.2010 Saat 21:45 'i gosterdiğinde senelerdir uğruna binbir çile çektiğim bursasporum şampiyon oldu o an yaşadığım sevinci doğdum gunden bu yana hiç yaşamadım ölene kadar yaşıyacağımı sanmam. gözümden iki damla yaş süzüldü hayatımda ilk defa ağladım... Biliyorum normal değil ama düştüğümüz günde dahil daha önce hiç ağlamadım,ağlayamadım bu şerefsiz dünyada hatta bunun için tedavi olmaya gittiğim doktorlar bile bu durum sende piskolojik sen ağlamayı zafiyet olarak sartlamısın beynine omrunun sonuna kadar bu piskolojiyi yenmen cok zor,ağlaman imkansız demişlerdi oysa; demekki bursasporun sampiyonluğunu onlarda hesaplıyamamıştı.

Ama o mutluluk heycan gidince bügün nedendir bilinmez içimde karmaşık duygular yasamaya basladım.Şampiyonluk benim için her zaman hayaldi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir masal.

Şuan nedendir bilinmez eskisi kadar yüreğim kıpırdamıyor görevi bitmiş ölümü bekleyen militan modundayım,saçma gelebilir belki ama hani bir kızın peşinden senelerce koşarsın onu elde edemedikce icindeki sevgi dahada buyur ama ne zaman o kızı elde edersin eskisi gibi onun peşinden koşarkenki huzuru , mutluluğu ve heycanı duyamazsın o kıza karşı benimkide o ruh hali biraz.

Sevgiliyi Kıskanmak..


Şampiyonluğumuzu ilan etmemizin ardından 24 saatten fazla oldu ama durumu idrak etmede hala sıkıntılar yaşıyorum.
Hayal aleminde gibiyim sanki.
Her an biri dürtecek her şey bitecekmiş gibi geliyor.

Durup durup "Her türlü Bizans Oyunlarına Rağmen İstanbul Hegomanyasına Son Vereceğiz" yeminini ettiğimiz günleri hatırlıyorum..
İstanbul takımlarına karşı yıllardır ne kadar başımızı bir an bile eğmeden mücadele ettiğimizi düşünüp düşünüp gururlanıyorum.
Sonra bir anda "O Senenin Bu Sene" olduğunu farkediyorum.
Gözlerim doluyor..

Televizyon, internet gazete.
Her yerde Bursaspor'dan bahsedildiğini görünce mutlu oluyorum ama içten içe de kıskanıyorum aslında.
Aynı sevgililerin birbirini kıskanması gibi bir duygu bu benimkisi.
Bursasporum sadece benim olsun, başka hiç kimse onun adını anmasın istiyorum.

Açıkçası o reyting maymunlarının hiç biri samimi gelmiyorlar bana.
İlk başta bize övgüler yağdırıp şirinliklerini gösterdiler..
Sonra baktılar ki iş ciddi..
Sivas'a falan benzemiyor Bursa..
Çok geçmeden "Şampiyonluk Baskısı"nı kaldıramaz diye bir şey attı delinin teki ortaya.
Sonra da hepsi ağız birliği etmişçesine bağıra bağıra bir taraflarını yırttılar "Bursaspor Sonunu Getiremeyecek" diye.
İlk puan kaybımızda zil takıp oynadılar, o yırttıkları yerlerine de bir güzel kınaları sürmeyi ihmal etmediler.
Şimdi de hepsi "Ben Demiştim" edebiyatı yapıyorlar, şaka gibi.
Gülerim memleketimin ağlanacak haline.

Ve son olarak da kendime sallamayı da ihmal etmiyorum akşamdan beri...
Ne ters adamım yahu.
2004'te Sakarya'da küme düştük, ben Bursa'daydım.
2010'da Bursa'da şampiyon olduk, ama bu kez ben Sakarya'dayım :)


(Fanatik'in Şampiyonluğumuzu Duyurduğu Baskısı)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

ŞAMMPPİİİYYOOONN!!!



Önceki gece rüyamda kendimi Fenerbahçe formasıyla şampiyonluk kutlarken görünce totemlerin kralını yapıp maçı evde tek başıma ev arkadaşımın FB forması giyerek takip ettim.

Maçların 80.dakikalarına doğru fena olduğumu hissedince arkadaşlarımı çağırdım geldiler beni.
Yeni yeni kendime başladım.
Yarın da çok önemli iki finalim var.
Kafayı toparlayabilirsem ders çalışmaya çalışacağım.
Sabaha kadar uyku haram yani..

İlk fırsat bulduğumda becerebildiğim kadarıyla bir "şampiyonluk" yazısı yazmayı planlıyorum..
Allah başta hocamız olmak üzere tüm futbolcularımızdan razı olsun..
Bizi bu mutluluğu yaşattılar ya, istesinler canımı verelim bu saatten sonra..

Ama son olarak ne kadar kendimi frenlemeye çalışsam da şu gazoz kapağının mucidi William Painter'i anmadan geçemiyorum..

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Kara Gün..



Bugün 15 Mayıs 2010.
Süperlige veda etmemizin 6.yıl dönümü.
Ne üzülmüştük o zamanlar.
Ne gözyaşları dökmüştük,
Ne zaman küme düşen bir takım görsem aklıma hep o günler gelir, duygulanırım, gözlerim dolar..

Her şerde bir hayır vardır derler, belki o günleri yaşamasak bu günleri de göremeyecektik..
O yüzden çok fazla üzülmemek lazım aslında ama doğamızda var işte, ne kadar da üzülmeyelim desek engel olamıyor insan bazı şeylere..

Yarın da "şampiyonluk" maçına çıkacağız, ipler bizim elimizde değil maalesef..
Aynı bundan 6 sene öncesinde olduğu gibi..
Ne diyelim her karanlığın sonu aydınlıkmış derler, belki "kapkara" bir 15 mayısın ardından 16 mayıs "bembeyaz" olacak..
Bekleyip görmekten başka çaremiz yok maalesef..

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Nereden Nereye #10 Uğur Yıldırım..


Hollanda'nın Go Ahead takımında yetişen Uğur Yıldırım ismini Heerenven'de duyurmayı başardı.Bir Frikik yarışmasında Zidane alt eden bir Türk bir anda herkesin dikkatini çekmişti..
Çok geçmeden Türkiye ile Hollanda milli takımları arasında ufak çaplı paylaşılamama krizi yaşatan Uğur kariyerini düşünerek Hollanda'yı seçmişti..
Tabi bu kararı vermesinde dönemin teknik direktörleri Ersun Yanal ile Van Basten'in Uğur'a yaklaşımlarının payı büyük.

Mesela Uğur'un bir röportajında okumuştum ErsunYanal "Gel bi görelim" derken, Van Basten "4-3-3'ün ileri 3'lüsünün sağında seni düşünüyorum" diyerek Uğur'u ikna etmiş..
Gerçi orda da bir hazırlık maçının 2.yarısında oyuna dahil olduğu maçın haricinde milli formanın yüzünü göremedi ama neyse.

Uğur hayatının ilk büyük hatasını ise artık Heerenven'de yavaş yavaş gözden düştüğü 2006-2007 sezonunun sonunda Gaziantep'e gelerek yaptı diyebiliriz.
Hollanda'da kalsa vasat takımların birinde uzun yıllar forma giyebilirdi ama Türkiye'ye gelince iş değişti tabi.Hollanda'da yüksek teknik kapasitesinden dolayı el üstünde tutulan Uğur Yıldırım buraya gelince maç başına 2'şer 3'şer tekme yiyince afalladı bir anda.
Bir de uzun süreli sakatlanınca Gaziantep'te sözleşmesi feshedildi devre arası.

Bu kez de Uğur'a kucak açan "ölüyü diriltme" politikası dahilinde Bülent Uygun oluyordu..
Burda da uzun süren sakatlık sürecinin ardından şans bulduğu 4 maçta 1 gol 2 asist yapmasına rağmen bir kez daha uzun süreli sakatlık yaşayınca yine kapının önünde buldu kendisini.
Blackburn Rovers rezerv takımında 1-2 maça çıkmasına rağmen beğenilmedi ve uzun süre takım bulamayınca ilginç bir şekilde soluğu Bank Asya 1.ligi takımlarından Kasımpaşa'da alan Uğur Yıldırım burda hiç bir varlık gösteremedi..
Uzun süre takım bulamayıp futbolu bırakma noktasına gelen oyuncu geçtiğimiz transfer sezonunda Hollanda 2.ligi sonuncusu FC Oss'a transfer oldu.
Hala bu takımın oyuncusu olarak gözükmesine rağmen herhangi bir resmi maça çıkmışlığı yok, orda da kaderi pek farklı olmayacak anlaşılan..
Henüz 28 yaşında olan oyuncunun kariyerinde bu kadar keskin düşüşler yaşadığını görünce "Nereden Nereye" demekten kendini alıkoyamıyor insan..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Yabancı Genç Yetenekler #3 Luis Muriel





Dünya messimi ronaldomu diye tartışa dursun uzaklarda bir yerlerde işlenmemiş messi-ronaldo karışımı yeni bir futbol yıldızı doğdu gelişime geçmiş bulunmakta.

Luis Muriel 19 yaşında messi kadar iyi calımları, ronaldo kadar iyi bitirici vurusları olan ikisi bir arada kıvamında bir futbolcu.

Resimdeki forma çoğunuza yabancı gelmedi muhtemelen. Bebek yuzlu maradona Batalla'nın bursaspora gelmeden videolarında görüp yeşil-beyazdan dolayı ayrı bir sempati duydugumuz Deportivo Cali takımının forması.

Luis Muriel'i kendi altyapılarında yetiştirdikten sonra bu sene başında piyasa surduler.İlk izlediğim anda bu cocukta iş var dedirten Luis Muriel ,Deportivo Cali'nin Club Deportivo Tuluá'yı 5 - 3 yendiği maçta attığı 2 gol ve yaptığı 2 asistle direk messi-ronaldo senin bokunu yesin moduna soktu beni ve isin ilginci bunların hepsini 71 dakikada yaptı 90 dakika sahada kalsa rahatlık 1-2 gol atıp 1-2 asist daha yapabilirdi.

Bugüne kadar çok genç için bu cocukta iş var dediğim oldu ama bu cocukta dunya yıldızı olabilecek potansiyel var.

Daha as takımda oynamaya başlıyalı 2 ay olduğundan kolombiya dışında tanınırlılığı yok ,ama böyle giderse avrupa kulupleri kacırmaz bu cocuğu.

Merak edenler için Deportivo Cali Formasıyla çıktığı 8 maçta 9 gol 5 asist gibi insanustu bir istatistik gösterdiğinide not düşelim.

Maliyeti şuan 75 bin euro yanlıs okumadınız yanlızca 75 bin euro ama 2 ay sonra muhtemelen 7,5 milyon euro olur ne diyelim hayırlı işler.

2 Mayıs 2010 Pazar

Bursasporumuz:2 Kayserispor:0


İlk yarıda Kayseri'deki hezimete canlı canlı şahit olduğumdan mıdır nedir, en fazla çekindiğim takımdı bu Tolunay Kafkas'ın öğrencileri..

Makukula'yı Ömer Erdoğan'ın durdurmasının imkansız olduğu ilk maçın sonunda çok belli olmuştu, ben İbrahim Öztürk-Makukula eşlesmesi beklemiştim aslında..
Tamam Ömer daha uzun İbrahim'den ama daha çevik.İkinci hamleleri falan çok daha iyi yapabiliyor..

Bizim kaptan yediği her popo darbesinin ardından yine dağıldı dün akşam.
Aynı ilk maçtaki gibi Makukula popo'yu vurdu, topu göğsüne aldı, ve kaleye rahatça şutunu attı.
Tek farkı ilk yarıdaki maçta bu toplar gol olmuştu ama bu maçta dışarı gitti ya da İvankov ayağıyla kurtardı..

Maç tam beklediğim tempoda başladı aslında, Kayseri sanılanın aksine oldukça istekliydi..
İstanbuldan gelen gol haberlerinin ardından biz de golü çok güzel bir dakikada bulduk.İlk yarı soyunma odasına gidilse işimiz bu kadar kolay olmayabilirdi..

Ertuğrul hocanın Sercan-Batalla ikiliminde verdiği karar çok yerindeydi..
Tribünlerin aklının hala Galatasaray maçında kaldığı bu kadar açıkken Sercan'ı 20 bin kişinin önüne atmak onun "Bursaspor Kariyeri"nin bitmesine bile yol açabilirdi.

Ertuğrul Sağlam hocamızın bu sezon ikinci defa saha içi kararına tepki gösterdim kendi çapımda.
İlki İnönü'deki Beşiktaş maçında Sercan-Ömer değişikliğineydi, orda döt olmuştum..
İkincisi de Volkan Şen'i ısrarla oyundan almayışına.
En formda oyuncumuz Volkan sarı kart sınırında.
Adam maç başından beri bahtsız bedevi misali yerden kalkamıyor ama hoca bir türlü değişiklik düşünmüyor.
Beşiktaş maçında çok ama çok arayacağız Volkan'ı.

İvankov'a ayrı bir paragraf açmak lazım.
Son maçlardaki performansıyla mest etmeye devam ediyor.
İkinci yarıdaki Cangele'nin frikiğini belki süperligdeki çok kaleci çıkarabilir ama hiç biri tekte topa sahip olamaz.
Ayrıca ligdeki 4. golünü attı bu sezon ve Sercan'a yetişti.
Kalecisi ve 1. golcüsünün eşit sayıda gol attığı bir takım var mı acaba dünyada?
Ve bu takım şampiyonluğa oynuyor..

Sonuç olarak kağıt üstünde çok zor gözüken bu maçı, futbolun küçük ayrıntılarda gizli olduğunun bir kez daha kanıtlayarak 90 dakikanın sonunda sahadan 3 puanla ayrılmak çok mutluluk verici.
Ama Fenerbahçe'nin yine kaleci hatalarından goller bulup galip gelmiş olması gerçekten ilginç ve can sıkıcı bir durum.