13 Ekim 2010 Çarşamba

Kaybederken Kazanmak..



Uzun zamandır etten püften bahanelerle toplamayan Türkiye Futbol Federasyonu yönetim kurulu Azerbaycan'da bir araya gelerek yarıda kalan Gaziantepspor maçının sonucunu beklendiği gibi 3-0 "hükmen" lehimize tescil ettiler.

Yönetmelik böyleymiş yapacak bir şey yok..

Ama vicdanımın da çok fazla rahat olduğunu söyleyemem.
Keşke o maç tamamlasandıy da öyle alsaydık o 3 puanı.
Gaziantep'in gol mol atacağı yoktu zaten.

Burda daha önce de yazmıştım, hala da aynı düşüncem devam ediyor. O maçın yarıda kalmasına en çok Tolunay Kafkas sevinmiştir. En çok da ona yaradı zaten bu durum.

5'te 0'la kapının önüne konulacakken "mazlum edebiyatı" yaparak takımın başında kalmayı başardı. O güne kadar sadece kendilerine oynayan futbolcular takım olduklarını hatırladılar. Birbirlerine sıkı sıkı kenetlenip krizdeki Eskişehir'i duran toptan buldukları golle deplasmanda yenerek nir nevi toparlanma sürecine girdiler.
Şanslı adam bu Tolunay Kafkas..

10 Ekim 2010 Pazar

Bülent Uygun ve Şapkası


Çeşitli sitelerde kendi adına konuşmayıp sürekli topluluk adına hüküm vermeye çalışan cahil takımına ithaf olunur...

Eskişehirspor öncelikle ömrümün büyük bölümün etkileyen bir şehir olduğu için kendi adıma Bursaspordan sonra en çok ilgimi çeken takımların başında gelir. Bunun en önemli nedeni ise benim Bursa'da kendi çevrem haricindeki insanlarda göremediğim taraftarlık samimiyeti. Eskişehir insanı futbolu bilmese takip etmese bile Eskişehirsporludur. Ulusal medyada Trabzonspor özelllikle öne çıkarılsa da Bursa ve Eskişehir "Şehir takımı" sıfatını en iyi taşıyan iki kenttir. MAntık ve gerçekçilik çerçevesinden bakacak olursak da Bursadaki karma nüfus yapısı ve samimiyet ile Eskişehirin salt Eskişehirliliği ile samimiyet oranı birbirinden farklı çıkacaktır. Bursada yaşayan profilin her konuda birbirinden ne kadar ayrıysa Bursaspor ile ilgili yaklaşımıda aynıdır. Yani özetle demek istediğim şudur; biz hiç bir zaman tam anlamıyla bir şehir takımı olmadık! Bursada yaşayan İstanbul takımı tutanların önce karakterinden arkasından da samimiyetinden şüphe duyarım. Ama Eskişehirde yaşayıp da Eskişehirsporluyum diyen insanların samimiyetinden hiç ama hiç şüphe duymadım. Bizim şampiyonluğumuza olan yaklaşımları ayrı...

Ülkemizde ki futbol yönetiminin yavşaklığından tiksiniyorum. Para sahibi klüp başkanlığı ona tüm devlet dairelerinin kapılarını açıyor ve başkanlık bir ulvi işmiş gibi lanse ediliyor. Sezon başı bazı harcamalar umut vaad edici sözler ve herşey, 4 maç sonra 1 puanda kaldın, maç kazanamadın, gol atamadın diye yallah tazyik! O esnada boş kim varsa, dinlenmiş uykusunu almış fatura ve ekstre tarihleri geçmiş çağpır gelsin ki maksat hoca yok demeyelim. Ahmet Yozgattan ayrılır o esnada boşta olan Veli gelir Yozgata, hazır Timur da Gümüşhaneden ayrılmışken Ahmetle spor programı yapmaya başlar bir kanalda, Timurun maç öncesi yayınında aynı masada çay içtiği Semih de Gümüşhaneye gider yeni bir düzen kurayım derken ev kiralamaya karar verir ama daha kira kontratı yapmadan canı sıkılır Gümüşhane'de, Ahmet'e gün doğar böylece Gümüşhane takımı onundur. Ta ki ordada canı sıkılana kadar. Döngü sürer böyle. Sonuç olmaz çıkış olmaz. Paradoks giderek ritüellerşir. Sonra birileri çıkar bu ritüeli bozar. Bir takımı şampiyon yapar herkes güvenli özverili ve tecrübeli olur, belki...

Bülent Uygun'un adı Sivassporla yakaladığı çıkış ile duyulmaya başladığında öncesinin de çok derin olmadığı açıktı. Önce sportif danışman sonrasında Sivasspor hocası sıfatı ve bildiğiniz üzere haksız 3. lük ve Şampiyonlar ligi ön elemesi. Haksız diyorum çünkü 3 takımın aynı puanla olduğu ama bazı tahteravallilerin döndüğü zamanı hatırlamanız yeterli olur. O zaman bizim de şahit olduğumuz Sivas şampiyon olur mu, olursa ne yapar, bizi Avrupa da rezil eder, Sivas da kim sunni gündemlerine bugünkünden farklı bir yorum yapmazdım. "Eğer sizin büyüklerinizi yene yene 2. olduysa o gitmeyecek de kim gidecek? Salak mısınız? Bir sefer de o gitsin bakalım belki o başaracak" diye salt bir fikrim vardı hep. Bülent Uyguna da arka çıkardım. Yedek klübesini parçalaması, İstanbul takımlarının lobisine kafa tutması hep hoşuma giderdi. Yanılmışım.

Bülent Uygun önce Sivas başarısı sonrası anında yaptığı hamleler ile ibresini önce 180 derece çevirdi ve bugün ortaya bir "Sivas sendromu". Başarılı olunan bir sezon sonrası bünyenin buna ters yönde reaksiyon vermesi. Sivasta yapamadığını başka yerde yapmak isteyecekti mutlaka. Bursa'ya geldi klübe girip çıkmaya başladı sebeb-i ziyateri çay içmek idman izlemek ve çekirdek çıtlamaktı galiba. Ani bir ilgi duymaya başladı Bursaspor'a Ertuğrul Sağlam ile 6. olduğu sezon sonunda. Sonra olmadı Nilüfer Belediyespor danışmanlığı onun Şampiyonlar ligi ön elemesi oynamış şanına yakışmazdı. Gazintepsporla anlaşmaya teşebbüs etti, imza attı atamadı bişey oldu olmadı. Son Şansı Bucaspordu. Gitti takıma para harcatt değişik yabancılar aldı, sinirlendi, kilo aldı birazda eşofmanlarını terletti ama olmadı. Yapamadı Büülent, pes etti başarısızlık ile yüzleşmeye cesaret edemedi, aslında sanıldığı kadar yetenekli olduğu anlaşılsın istemedi belki de. Bir başka aşka yelken açtı, hem de eski iş yerine ihanet ederek. Hemde Bucaspor - Eskişshirspor maçından hemen sonra istifa ederek! Hemde Bucasporu hiçe sayıp aldatarak! İçindeki eksik karakterleri ortaya çıkararak!

Resimdeki şapkanın eğreti duruşu herşeyin en güzel örneği. Küstahlık nedir? Sevilmediğin ortamda, beğenilmediğin yerde bi iş başarmış gibi sırıtarak durmaktır. Gelir gelmez ipleri eline almak arzusunda Bülent. Kendi yerini sağlama almak onun derdi, takımın başarısı değil...

9 Ekim 2010 Cumartesi

Hafta Sonu Güzelleri #7


Bu haftasonunun anlam ve önemine uygun olacağını düşündüğüm  2005 Almanya güzeli Aslı Bayram..

4 Ekim 2010 Pazartesi

İstanbul BB :0 Bursasporumuz :0


Kalite olarak beklentilerin altında bir maç oldu diyebiliriz.

İki takım da önce gol yememeyi düşünüp savunmalarını geride kurmayı tercih edince maç 60-70 maç oynandı 90 dakika boyunca. 

Maçın en fazla isabetli pas yapan oyuncuları İbrahim Öztürk ve Can Arat'ın olması da olayın kısa bir özeti gibi zaten.


Maçtan önce hocanın Turgay'la başlamasının daha mantıklı olabileceğini, oyuncunun hava hakimiyetinden yararlanıp duran toplardan gol bulabileceğimizi düşünüyordum.
 Hoca da benimle paralel doğrultuda düşünüp ayrıca Turgay'ın pres özelliğinden yararlanmak istedi ama bir ayrıntıyı atlaması bu planın tutmamasının en büyük sebebi oldu.

O da takımın son 2 sezondaki asist kralı Ali Tandoğan'ı rotasyona almaktı hiç kuşku yok ki. Ali'nin yerinde oynayan M.Keçeli sol bek performansının üzerindeydi, savunmada Ali'nin adını andırmadı ama hem duran toplardaki etkinliği hem de Volkan Şen'i daha etkili olabileceği yerlerde topla buluşturması hususunda Ali'yi çok arattı.
Ben ikinci yarının başında Ozan İpek-Ali Tandoğan değişikliği beklediysem de gerçekleşmedi. Mustafa Keçeli'yi savunmanın soluna çekerek Vederson'u öne kaydırılsa iki kanadı da daha etkin kullanabilirdik.

Dün en çok aradığımız bir başka isim de İvan Ergiç oldu. Yerinde oynayan Bekir fena değildi ama takımı ileriye taşımada Ergiç'i bir hayli diyebiliriz. Bekir'in hücuma yeterli katkıyı verememesi de Insua-Turgay arasında büyük boşlukların oluşmasına sebep oldu.

Gerçi Insua'nın da pek de oynamaya niyetinin olduğu söylenemez. Bir kez daha gördük ki bu adam Türkiye'ye şampiyonlar liginde oynamak için gelmiş, lig maçlarını pek önemesemiyor.

Yerine giren Batalla, Insua'nın 60 dakikada yapamadığı bir çok şeyi 30 dakikada yaptı desek abartmış olmayız herhalde.

Tabi bunda ligin yeni futbol katillerinden olmaya aday olan Holmen'in sarı kart görmüş olmasının da payı çok büyük. Herif maç boyunca abartısız 10 faul yaptı. Tamam hareketleri sakatlamaya yönelik değildi ama hakemin de bu oyuncuya bu kadar taviz göstermemesi gerekiyordu.


Ertuğrul hocanın son 20 dakikadaki Sercan-Ozan değişikliği  takıma pozitif etki yarattı. Ekrem karşısında zorlanan Volkan sol kanatta oldukça etkili oldu. Onun getirdiği toplarda pozisyonlar bulduk bulmasına ama bu kez de beceriksizliğimizi kurbanı olduk.

Netice olarak kaybedilen 2 puandan ziyade kazanılan 1 puan olarak bakabiliriz bu maça.
Gaziantepspor maçı lehimize tescil edildidği taktirde yine en yakın rakibimizle aramızdaki puan farkı 5'e çıkacak

Şimdi milli maç arası var..

Sonra da içeride Karabük ile oynayacağız.



Bu arayı iyi değerlendirip Insua ile Nunez'in performanslarını üst seviyeye çekmenin yollarını aramalıyız.

Çünkü U18 milli takımımızın kaptanı Muhammet Demir, Nunez'in bulduğu şansların çok daha fazlasını hakediyor bana göre. Birinin bunu Nunez'in kulağına fısıldaması gerekiyor.

3 Ekim 2010 Pazar

7. Hafta Rakibimiz: İBB





Son mağlubiyetimizi yine bu takım karşısında almıştık..Abdullah Avcı'nın öğrencileri Galatasaray haricindeki tüm takımlara çelme üstüne çelme atıyorlar zaten.

Geçen hafta ilk yarıda 3'lük oldular bu hafta onu telafi etmek isteyeceklerdir. Kontra atak futbolunu ligde en iyi uygulayan takımların başında geliyorlar.Savunma arkasına koşular yapabilen İbrahim Akın, İskender Alın, Ali Güzeldal, Tevfik Köse, Hasan Ali Durtuluk gibi oyunculara sahipler.
Bu oyuncuların hemen hemen hepsinin gol vuruşunun olması da onları özel kılan nedenlerin başında geliyor.Adamlar ilk yakaladıkları pozisyonu gol yapıyorlar, sonra da 11 kişi topun arkasına geçerek savunma yapıyorlar.

O yüzden ki bu takıma karşı ilk golü bulmak önemli ama asıl dikkat edilmesi gereken nokta ilk golü yiyen takım olmamak. Savunma ortasında büyük eksikleri var bugün. Fenerbahçe'de Edu'nun Lugano'nun geldiği günlerden beri hiç bir zaman iki maç üst üste 90 dakika sahada kalmamış olan Can Arat tandemin en banko ismi. Yanında kim oynayacak onu ancak maç saati öğrenebileceğiz. Metin Depe cezalı, Vinicius sakat, Marquinhos'u da gönderdiler sanırım. Ellerinde Konya'nın aforoz ettiği Serhat Akyüz var bir de stoper de oynayabildiği söylenen Marcin Kus ama bu oyuncu ülkemizde henüz bu bölgede oynamamışlığı yok herhalde. Stoper rotasyonunda bizim alt yapı ürünü Mehmet Yılmaz'ı aldılar ama o da ligin ilk 2 haftasında oynadıktan sonra sakatlanmış galiba yine.




Savunmanın kanatlarında sezon başından beri Rızvan ve Ekrem ikilisi kullanılıyor, bizim maçtan önce de herhangi bir değişiklik olmaz kanımca. Ama geçen hafta rezil bir futbol ortaya koyan Rızvan'ın yerine Marcin Kus'a forma verilirse de çok şaşırmam. Marcin de geçen yılki maçta bize ilk golü atan isimdi yanlış hatırlamıyorsam.

Ortasahaya gelince savunmanın önünde Mahmut Tekdemir, sağ içte Holmen, sol içte de Gökhan Süzen'den de yine vazgeçmezler. Holmen hakkında övgü dolu yerli yabancı kaynaklarda bir çok makale okudum, bugün alıcı gözle bir izleriz artık kendisini. Gökhan da Abdullah Avcı'nın Galatasaray'dan öğrencisi. Bu oyuncu aynı zamanda Ekrem'i de yedekleyip ihtiyaç duyulması halinde savunmanın solunda da kullanılabiliyor.

Hücum hattında ise İbrahim'le İskender'in formaları garanti gibi. Son tercih edilen isim son maçlarda hem Tum olmuş ama bugün Tevfik sürprizi ile karşılaşabiliriz. Kontra atak oyununa Tevik daha yatkın bi oyuncu çünkü.

Netice olarak bu takımdan kesinlikle ilk golü yiyen biz olmamalıyız. Kontradan, duran toptan,oyuncularımızın bireysel yetenekleri ile illa ki gol buluruz biz bugün.
Ama oradan 3 puanla evimize dönmek istiyorsak kalemizde kesinlikle salak saçma sürpriz bir gol görmemeliyiz.

1 Ekim 2010 Cuma

Gereksiz Bilgiler # 4


Faruk Gürsoy yani herkesin bildiği adıyla Richard Kingson'un milli takım kariyerinde oynadığı maç sayısı kulüp takımı kariyerindeki maç sayısından fazla ve dünya üzerindeki ilk ve tek profesyonel futbolcu olduğunu,  




Bursaspor'un Şampiyonlar ligindeki tüm planlarını alt üst eden 25 yaşındaki Tino Costa'nın 5 sene öncesine kadar Karayipler'de süper markette reyon görevlisi olarak çalıştığını ve sadece 2 yıllık bir profesyonel geçmişi olduğunu,

Efsanevi golcümüz Okan Yılmaz'ın Bursaspor'dan ayrıldıktan sonraki 6 sezon ve gezdiği 9 kulüpte attığı gol sayısının 14 olduğunu, ve son 5 yıla baktığımızda ise bu sayının  sade ve sadece 6'da kaldığını,

Bilseniz de Olur Bilmeseniz de!